22 Haziran 2011 Çarşamba

Orospu mutfağı


Yapımı zor, zahmetli yemeklerin daha basitleştirilerek yapılan halleri halk arasında orospu ön takısıyla anılmaktadır. Bknz: Orospu mantısı, orospu tatlısı, orospu böreği. Hani baktın hamuru açıp, kıymasını içine katıştırıp pişirmek senin için imkansız, hemen bi kıymalı, yoğurtlu makarna yap. Üstüne de yağını, biberini gezdir, kat nanesini sumağını oldu sana işte orospu mantısı mesela. Şimdi buradan nasıl bir çıkarım yapmalı acaba. (Nasıl bi sokum yaptıysan ööle bir çıkarım normaldir bence)

Halk mantık 1: Bu meslekte çalışan kadınlar ağır iş yükü taşıdıklarından yemek yapmaya zaman bulamıyorlar. Kadıncaaz işten çıkıp akşam geç saat evine geliyor. Artık zamansızlıktan tost, hamburger canına yetmiş, şööle bi mantı dökiim diye geçiriyo içinden. Ama, hem yorgun, hem argın, hem de yarın yine erkenden mesai var. Naapsın o da ulan hayatımda bi denişiklik olsun, hani mantı açamadım ama, ona benzer bi şey olsun pişirim bari, diye düşünüyor.
 
Halk mantık 2: Belki de direkt bir aşağılama. ’’ Ulan işte orospu diil mi skişten beşka bi şey bilmez ki bunlar, yemek yapmaktan ne anlicak kaltak ’’ da bir başkalaşım yaklaşımdır.
 
  Evde yiyecek bi şey yoktu. Ben de yaydım salçayı ekmeğeee,. Üzerine yatırdım peynirleriii. Verdim fırına. Oldu mu sana orospu pizzası.
Burada amaç bu mesleği icra eden insanları aşağılamak değil, onları bu vesileyle aşağılayanlara parmak basmaktır. (kübraya)

15 Nisan 2011 Cuma

İDDİA EDİYORUM.

Bir çok erkek için çapkınlık önemli bir kavramdır. Bir erkeğe çapkın denilince havalara girmicek bir tek erkek düşünemiyorum. Aslında amsalakları ve çükologları bir kenara ayırırsak çapkın erkek yoktur. Bu iki kategoride belirlediğimiz arkadaşlar güzel, çirkin, şişman, obez, yaşlı hatta ihtiyar ayırmadıkları için, bu arkadaşlar sevgili bulma ya da sevişme güçlüğü çekmezler. Yalnızca sevişmeye endexli olmayan ilişkilerde ise erkeğin çapkınlığı tam bir palavradır. Fazla uzatmadan tek bir örnekle açıklayayım: Bir akşam bir kadınla yemeğe gittiğinde o gecenin sonunda neler olacağına dair erkeğin kafasında tahmin ve umutlardan başka hiçbir şey yoktur. Bir kadınla yemeğe çıktığında o gecenin sonunda sexilip sexilmiceeni yalnızca kadın bilir. Eeee nerde kaldı çapkınlık.

Bu durumda belki erkeğin kadına kendini beğendirmek için yaptığı, jestler, espriler, harcadığı para, götürdüğü restoranın kalitesi, zenginliği, kültürü, kariyeri, çekiciliği, yakışıklılığı ve filanların toplamına çapkınlık diyebiliriz. Zaten herhalde çok az erkek bu kadar özelliğin hepsini birden götüne sokabilir.

- Bu arada çapkın da ne salak bir kelimedir.
- Zampara mı diyelim?
- Hayır ampara !..

10 Nisan 2011 Pazar

Dört kişilik ailenin mıbak mesarifi

Ekonomide asla vazgeçilemeyen bir belirleme vardır. Dört kişilik bir ailenin mutfak masrafı. Haberlerde gazetelerde hep görür, duyarız. Dört kişilik bir ailenin mutfak masrafı şu kadar oldu. Ama, bu ailenin hagi aile olduğuna dair hiçbir fikrimiz olmaz. Hakkaten arkadaş hangi aile bu mına koyiim. Baskül ailesi mi? İskelet ailesi mi? Ya da parabok kalantor bi aile mi? Kimi baz alıyosunuz neye göre belirliyosunuz? Çözemedim ki sizi ben.

Keller


Kasımpaşa futbol takımının oyuncusu Danimarka’lı Chiristian Keller’e takım arkadaşları sürekli Keller her götü eller espirisi yapıyorlardır kanaatindeyim.

4 Nisan 2011 Pazartesi

Revenge is a dish best served cold.


Amerikan dizi ve filmlerinden dilimize pelesenk olmuş bir deyiş var. İntikam soğuk yenen bir yemektir. Ben bu deyişi yıllarca şöyle bildim; İntikam çorbası soğuk içilir! Hadi diyelim ben bu lafı götümden uyduruyorum. Yine de iddia ediyorum benim laf daha afiyeli. Üstelik çorba soğuk içilmez ama, suşiyi ısıtamazsın. Bak bu da fena olmadı haaa.

4 Mart 2011 Cuma

Sevgililer gününüz kutlu olsun


Kapitalizm bu sevgililer gününden rant elde etmeden önce böyle bir kutlama yoktu. Hatta çokta uzun olmayan bir zaman önce kimsenin böyle bir günden haberi bile yoktu. Ama şimdi var ve bir liralık gül sana o gün beş lira. Artık iş çığırından o kadar çıktı ki, televizyon reklamlarında bizi karımıza, sevgilimize tektaş yüzük almaya yönlendiricek boyutlara ulaştı. Bizi derken kadınların bir kısmısı bu reklamı görünce zaten biz yönlenmesek de üzerimizde artı bir baskı unsuru oluşturabilirler. İyi mına koyiim bu sene tektaş, seneye üçtaş devirisi yıl beştaş yüzük alırsın. Manitadan ayrılırsan da artık kıçına kına al.
Ayrıca bu güne kadar bir kadından ortalama üçbin liralık bir hediye alan kaç erkek vardır acaba.
Ben evlenirken bile alınan tektaşa acıyorum arkadaş. Haa gani gani paran olur tamam anladım bi yerde. Ama, millet çöplükten hayatını kazanırken o bile ayıp yaa. Al o parayı balayı yap, reçel ayı yap. Aman bana ne be ne bok yerseniz yiyin.
Sevgililere küçük bir tüyo. Gülü bir gün önce bir liraya alıp, buzdolabına atıyorsun. Sevgililer gününde de sevgiline beş liralıkmış gibi veriyorsun.

Zombi




Resident Evil tadında ne çok film var. Bok varmış gibi her rastladığımı da izliyorum, iyi mi? Hep aynı konu; insanlığın bir bölümü bir virüs yüzünden beyin ya da komple insan vücudu yiyen zombilere dönüşüyor. Bu yiyimler ve ısırımlar sonucu da zombi nüfusu giderek artıyor. Bu virüsten etkilenmeyen insanlar ise film boyunca götü kurtarmaya çalışıyorlar. Sağ kalan bu insanlar bi şekilde küçük bir grup oluşturuyorlar ve bir şekilde her seferinde her nasılsa silahlanıyorlar. Zombilerle savaşılırken hangi film olursa olsun sağ kalanların arasından bazıları zombiler tarafından ya yeniyor ya da ısırılıyor. Malumunuzdur ki, ısırılan insan çokta uzun olmayan bir süre sonra zombiye dönüşecektir. Genelde ısırılan şahıs sosyal psikolojiyle yaralandığını diğer kader arkadaşlarından gizler ve olmadık bir yer ve zamanda oda zombiye dönüşerek arıza çıkartır. Ama, eğer yaralanan şahıs kahraman ruhlu bir kimseyse zombiye dönüşmeden önce faydam bulunsun hesabı küçük çapta da olsa bir kahramanlık destanına imzasını atacaktır. Eğer film Resident Evil serisi değilse, sonu boktan da olsa bir şekilde bir yere bağlanacaktır. Eğer film Resident Evil serisi ise sabrımız iyice emilene kadar beklemeliyiz. Bi de bunun dizisi de çekildi. Zombi denene ortalama bi beş sezonda bu dizide doyarız.

ANTİ TEZ: Her seferinde her nasılsa silahlanamayanların olduğu bir film çekilse, o film onbeş dakika bile sürmez.
KAPTAN’IN TEZİNE EK: Kısa metraj dahi olsa bi tane bari her seferinde her nasılsa silahlanamayanların olduğu bir film çekilsin arkadaş nedir yani…

MünküNlü



Reklam sektörünün ürün tanıtımında halkı kafalamak için kullandığı klasik yollardan bir de, ünlü kişileri reklamlarında oynatmak ve billboardlarda bu ünlülerin mutlu mutlu gülümseyen posterlerini sergilemektir. Hele de bu halkın dürüstlüğüne de inandığı için sevdiği bir ünlüyse, reklamcılar için bu çift kaymaklı ekmek kadayıfı olur.

İnternette her şekilde sorun yaşarken artık dayanamadım ADSL yardım destek hattını aradım. Yersen oturdukları yerden bi güncelleme yaptılar, bi bok değişmedi. tabe… Akabinde arıza kaydımı aldılar. Ertesi gün bir adam aradı ve santrale iki kilometre uzakta olduğumu sorunun buradan kaynaklanabileceğini söyledi. Sorunlarım devam ederse de ADSL destek hattını aramam gerektiğini de bildirdi. Ulan zaten oradan yönlendirdiler bilader beni sana diyince. Bu seferde Türk Telekom’a gidip biraz da orda ağlamam gerektiği bildirildi.

Şimdi ben buradan mümkünse Mümkünlü Belediye Başkanı Şener Şen ‘e ve yaveri Olgun Şimşek’e soruyorum. Nasıl olacak bu işler Şener Başkan… Olgun Kardeş… Mümkünlü’ye mi taşınalım biz de bu durumda.  

23 Şubat 2011 Çarşamba

Haydar Haydar


Sanırım 2009 yılının başlarındaydı. Haydar Dümen şimdi ismini hatırlayamadığım bir kanalda yüzlerce atasözü yazdığını anlatıyordu. Öncelikle kişi İrfan’ını bilmek gibi Hüseyin olmaz, diye bi atasözü vardır. Ulan bi deyişin atasözü olması için senin ölümünün üzerinden senin artık hatırlanmayacağın kadar bir süre geçmesi ama deyişin bi şekilde unutulmaması gerekmez mi? Baba’nın yazdığı atasözü(!) de şu: Açlık kapıya dayandığında evde yokum diyemezsin. Hmmm… Ne güzelmiş valla, ne anlamlıymış.
Biraz aşağıda Sigmund Freud Ağbiğ’mize haddimiz olmayarak bu konuda eleştirmiştim. Buradan yola çıkarak İki kişi üstünden saçma bir istatistik yaparsak, psikiyatristler bu özlü söz işinden uzak dursunlar kardeşim. (Bknz: Biraz aşağıdaki Sigmund Freud ile ilgili yazı)
Bak ben de bi tane buldum. Tokluk kapıdan çıktıktan sonra ben sıçmam diyemezsin.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Ganii ganii Ospizz...



Bu yakında televizyonda Prof. Dr. Osman Müftüoğlu ile Gani Müjde’nin oynadığı reklam filmini izledim. Gani Müjde kalp krizi geçirdiğinden şüphelenip kadim dostu Osman’ı arıyor. Osman’da Gani’nin kalp krizi geçirdiğini anlıyor. Ama, Gani’yi telaşlandırmamak adına onu sakince hastaneye yönlendiriyor. Sonuçta Gani kefeni yırtıyor ve biz bir kere daha Turkcell’den ve onun aslında tam da çekmeyen çekim gücünden duacı olmamız gerektiğine ikna oluyoruz.



Biraz aşağıda, reklam demek; bir ürünün kusurlarını gizleyip, özelliklerini abartarak, o ürünü cazip hale getirmek demektir. diye yazmıştım. Yok… Eksik yazmışım. Reklam insanların zaaflarından, korkularından, merhametinden, duygusallığından da yararlanmakmış.

Bide, ikisi telefonla konuşurken de Turkcell’in çekim gücünü simgeleyen sarı antenli, sarı kostümlü, telefon çalınca antenleri oynayan ve olayları merakla izleyen Turkcell çocukları bunların yanlarında dolanmıyor mu, İşte ona da çok ayar oluyorum arkadaş.

11 Şubat 2011 Cuma

Motorhead & Girlschool - Please don't touch


Reklam demek; bir ürünün kusurlarını gizleyip, özelliklerini abartarak, o ürünü cazip hale getirmek demektir. Fakat Turkcell'in çekim gücü sloganıyla yapılan reklamlarda alenen yalan söyleniyor. Çeşit çeşitte çekmiş kerataları. Dağda, kırda, bayırda. Yeri geliyo sazlar çalınıyo, yeri geliyo halaylar çekiliyo ve Turkcell'linin gücü Turkcell'in çekim gücü şarkısı kulaklarımıza yapıştırılıyo. Hadi len... Bi bok çektiği yok işte. Hala bi çok yerde bi çok kere kesiliyo ya da ses net gelmiyo. Otuzbirin çekim gücü bile Turkcell'in çekim gücünden fazladır be.


Ünlü biriysen, hele de edebiyatçı, düşünür, mucit felan. İşte o zaman bi takım özlü sözler söylemen şart oluyo arkadaş. Hani bu insanlar bunu da neden yapıyolar tamda bilemiyorum. Ama, bu iş bana birazda, hani ilmimi okumaya üşenenler varsa biraz olsun bu cümleden feyz alsınlar bari hesabı yapılıyomuş gibi geliyo. Adam bu cümleyi okuyunca diyo ki; Haaa biz tembellik ettik babanın ilminden faydalanamadık. Ama, şu cümlesinden de büyük ders aldık ve kendisinin de ne büyük adam olduğunu anladık. Böyle özlü bi kaç cümlen olsun öldükten bin yıl sonra bile, tek kitabın okunmasa da, lafın dillere pelesenk olur asla da unutulmazsın.
Sigmund Freud Abi’mizin de bu uğurda söylediği özlü sözlerden bir tanesini sizle paylaşmak istiyorum. Garip değil mi? Birini işaret ederek suçlarken işaret parmağınız onu, diğer üç parmağınız ise sizi gösterir. Bak bak bak… Diğer üç parmak bizi gösteriyomuş. İyi mi? Göstersin mına koyiim. Noolur ki! Hem o üç parmağın bi fonksiyonu yok ki olayda. Eşyanın tabiatı gereği beni gösteriyo. Bu arada baş parmakta sikinin keyfinde. Ha bu bu kadar önemli bi sorunsa, beş parmağı birden uzatırım adamın suratına, hem daha bile etkili olur belki. Ya da resimde görülen, atalardan kalma işareti yaparım. Diğer parmaklarda fonksiyonsuz kalır hem.
Sigmund- Hastasın sen!..

26 Ocak 2011 Çarşamba

SIÇAR WARS


Star Wars serisi dünyanın en beğenilen film serilerinden biri, hatta belki de birincisi. Otuz küsur yıldır hayatımızın içinde. Bu arada da hayranlarına her yeni gün yenileri ekleniyor. Oyuncakları, aksesuarları, ayranı, gazozuyla ayrı bir sektör. Ama, beni bu seriyi sevmekten alıkoyan ayar olduğum o kadar şey var ki. Ben yine de Star Wars hayranlarını fazla ayar etmemek adına yalnız bi kaç tanesine değinicem. Bi kere bu kadar ciddi senaryosu olan bi film yapıcan niye karınca sürüsü gibi şekil şekil bir sürü karikatür gibi yaratık, uzaylı vs var. Arkadaş zannedersin Star Wars değil de Sünger Bob çekmiş adam. O karikatür gibi yaratıkları görünce, hele ki bunların alayı yerli yersiz espri de yapmaktalar. İnsanın filme inancı sarsılıyo. Hele C-3PO denen droidin bitmeyen çenesi, salak esprileri, bilhassa savaşlarda başına gelen komiklikler. Onun espri yapmadığı zamanlarda da Bugs Bunny’ye benzer bi yaratık var esprileri o yapıyor. O da savaş sahnelerindeki şaşkınlık ve beceriksizlikleriyle ünlüdür. Atıyorum mesela savaşta droidler tam bu tavşanın bacağına mı sıkıcaklar; o an bunun ayağı kayar, düşerken de droidin suratına bi osurur, her yer süt liman. Darth Vader’in durumu da içler acısı diil mi? Yıllar yılı bi zırhın içinde. Zırhın da açılamadığını düşünürsek, bu adam ne yer ne içer. Hadi beslendi bi şekil. Nasıl sıçar? Hadi sıçtı o zırhın içinde, götü pişik olmaz mı? Olma mı… Artık Star Wars hayranlarını daha fazla kendime düşman etmemek adına son olarak da Master Yoda’ya değinmek istiyorum. Arkadaş adamın yürümeye mecali yok, yaslanmış bi sik kadar bastona zar zor yürüyo. Ama bi kapışma bi savaş oldu mu bi bakıyosun bundan acarı yok.Yaşına başına da bakmadan ordan oraya sekiyo iyi mi? Çocuk gibi sik kadar kılıcı da vermişler eline. WALLA BU SON Obi Wan’ın Darth Vader’in kolunu bacağını kestiği serinin son çekilen filminde, Darth Vader Obi Wan’la dövüştüğü sahnenin sonunda Obi Wan’ın üzerinden atlamaya çalışmak yerine yanından geçse belki kolu bacağı kestirmicek hatta belki Obi’yi döner gibi kesecek. Yok illa seninki Obi’nin üstünden taklak atmak zorunda. Madem dövüşün sonunda böle bi mallık yapacaktı bu adam bize ne diye yarım saat bunların kapışmasını izlettirdiniz.
- O da Vader’in kerizliği bilader bi yerde.

13 Ocak 2011 Perşembe

PAZARA GİDELİM NE BOK YİYELİM

Pazara gidelim bir tavuk alalım
Pazara gidip bir tavuk alıp napalım
Gıt gıt gıdak gıt gıt gıdak diyelim
Hapur hupur hapur hupur yiyelim.

Pazara gidelim bir kedi alalım
Pazara gidip bir kedi alıp napalım
Miyav miyav miyav miyav diyelim
Hapur hupur hapur hupur yemeyelim.

Pazara gidelim bir köpek alalım
Pazara gidip bir köpek alıp napalim
Hav hav hav hav hav hav diyelim
Hapur hupur hapur hupur yemeyelim

Pazara gidelim bir ördek alalım
Pazara gidip bir ördek alıp napalım
Vak vak vak vak vak vak diyelim
Hapur hupur hapur hupur yiyelim.

Şimdiki gençler yukarıda sözleri yazan çocuk şarkısını bilmezler ama, biraz eski olanlar hatırlayacaklardır. Olay kısaca şöyle pazara gidiliyo, bi hayvan satın alınıyo, hayvan satın alındıktan hemen sonra o hayvanın sesi taklit ediliyo ve akabinde de ani bir kararla hayvanın yenip yenmeyeceği belirleniyo. Ya arkadaş bu nasıl bi şekil yaaa… Sanki Pazar sadece bu iş için kurulmuş. Pazara git, hayvan al, taklidini yap, sonra da ye, yemezsen yanında yat. Köpeği yemeyince napıyosun peki azat mı ediyosun? Yoksa evde ööle dolaşıyo mu kendi halinde. Ayrıca pazarda bi bunlar mı satılıyo arkadaşım; git ne bilim sebze al, meyve al, vesaire al nedir yani... Üstelik bunca yıldır pazara giderim daha ne kedi, ne köpek, ne de ördek satıldığını görmedim. İyi mi?

4 Ocak 2011 Salı

PİLLİ BEBEK - Eylül akşamı


Pilli bebek-Eylül Akşamı
Yükleyen ventoturkey. - Diğer müzik videolarına göz atın.

Diyelim ki, bi futbol maçı izliyoruz. Orta sahanın gerisinden sağ açığa bir hızlı pas atıldı. Bu sağ açık çocuk topu bi yakalasa alıcak, gidicek belki de golü atıcak. Ama, top biraz fazla hızlı olur da, bu arkadaşımız ise bütün özverisine rağmen eğer topa yetişemezse; bu maçı izleyenlerin yüzde doksanı ister evde, ister kahvede, meyhanede, isterse de stadta canlı seyrediyo olsunlar, ellerini televizyona ya da bizzat oyuncunun kendisine doğru sallayarak Koşsana ulaaaaaaan şerefsiz ipneeeeeee. Koşsana yavşaaak vb gibi çeşitli ve küfürlü serzenişlerde bulunacaklardır. Bu arkadaşları ya abi nasıl yetişsin adam o topa, top çok hızlıydı diye uyardığınızda ise alacağınız cevap muhtemelen. Mına kodumun yerinde o topa yetişecek arkadaş. Madem o trilyonları almayı biliyo imzayı atarken, o zaman şimdi de o topa yetişecek. Oldu o zaman; bu iş trilyon işiyse verelim sana da iki trilyon koş yetiş o topa. Hatta iki daha verim önüne çıkanları da çalımla. Olmadı hadi bi trilyon daha verelim de golü de sen at. Var mı arkadaş böle iş.
Lafım elbette ki futbolcu kisvesindeki sorumsuzlara ya da kazmalara diil. Bir futbolcunun başarısı birebir dünyaya hiçbir fayda sağlamamakla birlikte yine başka hiçbir işte işine yaramicak bu yeteneklerinin sayesinde bu meslekten trilyonlar kazanabilir. Ama, bunu herkes yapamaz. Ööle olsa… Seni de yazdırsalardı minik takımdan. En iyimser olasılıkla yaklaşık yirmibeş yıl sürecek meslek hayatında, her Allah’ın günü sabah antrenmana gitseydin, her gün tekmelere, sakatlanmalara maruz kalsaydın, maçlarda yedi sülalene küfür edilseydi de, sen de ataydın trilyonları cebe. Biz de sana küfrederdik artık yetişemedin diye o topa.
- Kim bu arkadaş?